İnternetten İçerik Kaldırma Uygulaması ve Sosyal Medya Platformlarını Kapattıracak Yasa Teklifi

Sosyal medya kullanımında Türkiye’nin Facebook’ta 10., Instagram’da 6., Twitter’da 6. ve diğer platform kullanımlarında da liderlik ipini göğüslemeye hazır durumda olması, sosyal medya ağlarındaki veri kirliliğinin ve içerik sorunlarının da gündemimize daha çok gelmesine yol açmakta. Başkaları hakkında yazdığımız veya başkalarının oluşturduğu içerikler ile her geçen gün daha fazla kurum ve insan mağdur ediliyor. Sonuçta da, haklarını ve itibarını korumak için yargı yoluna giden, platformlar ile uzlaşmaya çalışan ve başarılı olamayan binlerce mağdur insandan; buna karşılık, haklılığını aldığı karar ile ispatlamış bir kişinin kararının icrası talebine, “ilgili içeriklerde herhangi bir hak ihlalinin bulunmadığı” değerlendirmesi (?) gibi oldukça keyfi ve disiplinsiz karşılıklar verebilen koca yürekli dijital platformların varlığından bahseder oluyoruz. Tam bu noktada istenmeyen ve hak ihlali olduğu düşünülen içerikler için bilinen bir uygulama olarak, İçeriğin Kaldırılması ve Erişimin Engellenmesi talebi ile Sulh Ceza Hakimliği’nde yargı yoluna başvurulabilmekte ve bu davadan kanun hükümleri gereği 24 saat içerisinde sonuç alınmakta. Kimi zaman kişilik haklarını zedelememesi, kimi zaman kamu yararının bulunması gibi sebepler ile talepler reddedilebilse de, bir içeriğin yayında kalmaya devam etmesi için kişisel mahremiyet kavramından daha üstün meşru sebeplerinin olması gerektiği de tartışılmaz bir gerçektir. Bir içeriğin “Düşünce ve İfade Özgürlüğü Çerçevesinde Paylaşılabilmesi” veya çoğu zaman “haber niteliği taşıması’’ için belirli unsurlara sahip olmalıdır. Aksi takdirde kişilik haklarına yönelik saldırı teşkil eden içeriklerin bireylerde telafisi mümkün olmayan zararlara sebebiyet vermemesi için ivedi şekilde kaldırılması ve kişinin talebinin kabulü gerekir. Sosyal ağlarda yayınlanan içeriklerin geniş kitlelere çok yüksek bir hızda ulaşması ve toplumu bütüncül şekilde etkisi altına alması, bireyler bakımdan sonuçların çok daha ağır olmasına sebep olmaktadır. İnternet üzerinde kişilik hakkı ihlallerinde en sık rastlanan örneğin, birinin mahkeme kararından önce ‘sosyal ağ sağlayıcıları’ aracılığı ile kullanıcılar tarafından suçlu ilan edilmesi olduğunu yaşayarak görüyoruz. AİHM Allenet de Rıbemont/ Fransa, B.no:15175/89 kararı konu ile ilgili emsal hükümler içeren bir karardır. Kanundaki karar mekanizmasının 24 saat ile sınırlandırılmasının ve uygulamada, gerçekleştirdiğiniz başvurunun önbürodan dosyanın teslimi ile aynı dakika içinde zaman kaybetmeksizin hakimliğin önüne götürülmesinin izahı da tam olarak bu yüzden.

Düşünce ve ifade özgürlüğünün, kişilik haklarından üstün tutulabilmesi için, içeriğin veya haberin görünür gerçekliğe uygun olması gerekir. Aksi durumda, haberin veya içeriğin iddiadan öteye geçmemesi ve gerçeklik unsuru taşımaması nedeniyle bireyleri yıpratmaya ve hedef göstermeye yönelik olduğu kabul edilecektir. İnternetteki içeriklerin hayatımıza doğrudan şekil verebildiği de düşünüldüğünde, çoğunlukla gerçek dahi olmayabilen, hukuka aykırılık teşkil eden yayınların kamu yararı barındırdığının değerlendirilmesi Anayasal hakların zeminini sarsacaktır. Hukuk Genel Kurulu 2015/4-268 Esas ve 2015/1472 Sayılı kararında da ifade edildiği gibi :

‘‘İfade açıklama niteliğinde olmayan, sırf başkalarının kişisel değerlerine zarar vermeye yönelik beyanların demokratik bir toplumda korunması mümkün değildir.’’

Ancak kabul kararının alınması ile iş bitmemekte; tam tersi kararın icrası söz konusu ise içeriklerin kaldırılması için çoğu zaman ilgili kişinin büyük çabalar sarf etmesi gerekmektedir. Özellikle “https’’ uzantılı internet sitelerindeki bağlantı ve içeriklerin doğrudan Erişim Sağlayıcıları Birliği tarafından değiştirilme olanağı teknik olarak mevcut değil. Bu sebeple, uygulamada kişi dilekçesinde belirtmiş olduğu bağlantı ve içerikler için Sulh Ceza Hakimliği’nden kabul kararı almayı başarsa bile, uzantısı “https’’ olan linklerin kaldırılması için sosyal ağlar ile iletişime geçmek zorunda kalmaktadır. Ancak platformlar ile irtibat kurulsa bile Twitter, Facebook gibi sosyal medya mecraları alınan kararlara uymayarak içerikleri kaldırmama noktasında direnç göstermektedir. Sosyal medya platformları, veri mahremiyetine ilişkin taleplerin oluşturduğu yükü hafifletmek, veri otoritelerinin koymuş olduğu şekli kurallara uymak ve taleplere yalnızca “cevap vermiş olmak için geri dönüş sağlamak” amacı ile, “öz-biçim”, “kişilik hakları-içeriğin varlığını sürdürmesindeki temel denge değerlendirmesi’ni hakkaniyete uygun olarak yapmaksızın uygulamalarını sürdürebilmektedir. Örneğin Twitter’da bulunan bir içerik için Sulh Ceza Hakimliği’nden “İçeriğin Kaldırılması ve Erişimin Engellenmesi Kararı” alsanız da Erişim Sağlayıcıları Birliği (ESB) bahse konu kararın icrasını re’sen yapamamakta. Bu sebeple kabul kararını almış olan ilgili kişinin veya vekilinin Twitter bünyesindeki yetkililere ulaşması, form aracılığı ile sosyal medya platformuyla iletişime geçmesi veya sair bir iletişim yolu bularak kararın icrasını sağlamalıdır.

Ancak uygulamada durum anlatıldığı gibi kolay ve pratik olmamakta, bireyler Türkiye’de hiçbir temsilciliği bulunmayan, kararları tanımayan ve alınan kararları icra etmek yerine yok sayarak, içerikleri kendi bünyesinde “değerlendiren” ve kendi hükmünü oluşturmayı tercih eden sosyal medya ağlarının insafına bırakılmış durumdadır. Durumun vahametini tam olarak ortaya koymak amacı ile yaşadığımız son örneği anlatmak isterim. Müvekkilimiz olan gerçek kişi hakkında, Twitter üzerinde sahte hesap açılarak, içerisinde müvekkilin kişisel verilerini de barındıran ve haber küpürü şeklinde hazırlanmış binlerce gerçek dışı içerik paylaşılmıştır. Şahsı hakkında gerçek dışı birçok veri barındıran ilgili içerikler hakkında Sulh Ceza Hakimliği’nden emsal niteliğinde bir karar alınmış ve Twitter ile irtibat sağlanmıştır. Twitter ile yapılan yazışmalarda, “içeriğin kaldırılması ve erişimin engellenmesi” talebine ilişkin verilmiş kabul kararının ivedi şekilde uygulanması, karar konusu paylaşımlarda müvekkilin kişilik haklarına doğrudan saldırı teşkil eden yüzlerce gerçek dışı içeriğin bulunduğu ve en önemlisi “İkametgah Adresi” verisini de içeren bahse konu içeriklerin, müvekkil hakkında geri dönüşü olmayan zararlara yol açabileceği; ilgili paylaşımların müvekkilin kişisel verilerinin ihlaline de yol açtığı; açıklanan sebeplerle kararın ivedilikle uygulanmasını; hesabın ve içeriklerin platformdan derhal kaldırılması gerektiği tarafımızca belirtilmiştir. Twitter ise, kendisinden kararın icrasını talep ettiğimiz iletimize karşılık, “İlgili paylaşımlarda hiçbir kişilik hakkı aykırılığının tespit edilmediği, ek olarak gizlilik ve mahremiyete ilişkin de bir ihlalin değerlendirilmediği” gibi inanılması güç, ciddiyetsiz bir yanıt vermiştir. Buradaki temel sorun ise, “veri sorumlusu” sıfatına haiz bir kurumdan; mahkeme eli ile değerlendirilmiş, hukuka uygun görülmemiş, kararı zaten çoktan verilmiş olan bir hususun yalnızca icra edilmesi istenmişken, cevap olarak elimizdeki karar ile alay eden üç satırlık bir “değerlendirme” iletisi almamış olmamız. Mevcut uyuşmazlığa yönelik bir değerlendirme talep etseydik zaten mahkeme kapılarında uğraşmak yerine, web sitesine alelade konulmuş “privacy” sekmesine tıklayarak yazdığımız mektubu Avrupa semalarına doğru gönderebilirdik. Aslında tüm bu sayfaların ve anlatılmak istenen durumun özeti tam olarak bu. Kişinin oturduğu semtten görev aldığı kuruma kadar birçok kişisel verisinin yer aldığı aslı astarı olmayan bu içeriklerin hangi akılla hukuka uygun bulunduğunu merak etmemek de elde değil.

Türkiye 2007’den beri sosyal ağları kontrol altına alabilmek, amiyane tabir ile sosyal medya platformlarına söz geçirebilmek için uğraşıyor. Bu kontrolü ve disiplini sağlamak adına itici bir güç olarak kimi zaman “Youtube”u kimi zaman Wikipedia’yı kapatıveriyor. Ancak bu uğraşların meyvesi her seferinde ise kocaman bir hiçlikle sonlanıyor. Sosyal medya ağları Türkiye’de bir ofisleri bulunmadığı için Türk yasalarına uygun davranmak zorunda hissetmediği gibi, verilen mahkeme kararlarını da üst seviyede bir keyfilik içerisinde cevaplıyor. Daha da ileriye gitmek gerekirse, sosyal medya ağlarının aslında yaşadığınız mağduriyetle ilgili başvurabileceğiniz herhangi bir temsilciliği bulunmuyor. Bu problemlere ilaç gibi gelebilecek ancak bir yanı ile de tamamen “otosansür” endişesi taşımamıza sebep olan yeni bir teklif kısa süre önce gündeme gelmişti. ‘5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’a yeni maddeler eklenmesini öngören ve bir tabir ile “Yasaya Uy Ya da Öl” mesajını alenen taşıyan bir teklif ileri sürüldü. Teklifin tamamen bir “otosansür” mekanizması kuracağı endişesine ve erklerin bu teklif ile kullanıcıların düşünce özgürlüklerini oldukça baskılayabilecek bir mekanizma kazanacağı eleştirilerine katılmakla birlikte; maalesef yukarıda anlattığım problemler doğrultusunda, “yalnızca amaca özgülecek” bir düzenlemenin ivedi şekilde gerçekleştirilmesi ve uygulanması gerektiğini de tekrar ifade ediyorum.

İlgili teklifin özeti şu; günlük 1 milyondan fazla kullanıcısı olan sosyal ağlar, kendisine bildirilen içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararlarının uygulanması ile ilgili BTK’ya bildirimlerde bulunacak; Türkiye’de en az bir temsilcilik barındırmak zorunda kalacak; içeriklere yönelik yapılmış başvurulara 72 saat içinde cevap vermek durumunda olacak ve verilmediği takdirde 100 bin liradan 1 milyon liraya kadar idari para cezasına mahkum edilecek. BTK, sulh ceza hakimliğine başvurarak temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüğü yerine getirmeyen sosyal ağ sağlayıcısının, internet trafiklerini yüzde doksan beş oranına kadar daraltabilecek. Buradaki çıktının, kurumun dediklerini yapmayan sosyal medya platformlarının kullanımının engellenebileceği olduğu açık. Sosyal ağ sağlayıcısı, hukuka aykırılığı hakim ya da mahkeme kararıyla tespit edilen içeriği, bildirime rağmen 24 saat içinde kaldırmaz ya da erişimini kısıtlamazsa doğan zararların tazmin edilmesinden de sorumlu olacabilecek. İşin özü, sosyal medya platformları yasa ile söz dinlemeye zorlanacak.

Yalnızca bu hali ile baktığımızda, kanunun mevcut düzeni değiştirmek ve yıllardır kurmaya çalıştığı ama kuramadığı otoriteyi “zorla” kurmaya kararlı olduğunu görüyoruz. Aslında teklifin bu hali ile kaldırılmasına hükmettiği içeriklerin kaldırılmasını sağlayabilecek, sosyal ağ kullanıcılarının içerikleri ile ilgili taleplerinde platformları daha istikrarlı olmaya zorlayacak ve yukarıda anlatılan tüm bu keyfiyete son verilebilecektir. “Koronavirüs ile mücadele” gerekçesiyle, hazırlanan taslak şuanlık gündemden kaldırıldı. Ancak yeniden gündeme gelmesi an meselesi denilebilir. Mevcut düzen ve politik uygulamalar göz önüne alındığında, yaptırımları bu kadar keskin ve ağır bir kanunun “fikir ve düşünce özgürlüğü”, “basın özgürlüğü” gibi temel haklarımıza doğrudan bir müdahale tehlikesi barındırdığının da farkında olmak gerekiyor. Teklifin yasalaşması amacı, kişilerin yabancı menşeili sosyal ağlara karşı korunması ile kalmalı; kişilere yeni otosansür mekanizmalarının getirilmesi için değil, dijital platformlarda kişilik haklarının tesis edilebilmesi olmalı; kesinlikle kişilerin fişlenmesi ve baskı altında düşünce beyanı gerçekleştirmeye zorlanması olmamalıdır.

Eleştirilere şiddetle katılmak ile birlikte, yukarıda bahsetmiş olduğum sorunların önüne geçebilmek ve bireyleri sosyal medya platformlarının keyfiyetinden kurtarabilmek için zorlayıcı bir düzenlemenin yapılması, tüm bu sorunların çözülebilmesi ve sistemin işler hale gelmesi için kanaatimce kaçınılmaz gereklilik.

Bahse konu düzenlemelerin yapılmamasının bireylerin içine düştüğü dijital hapse ve itibar zehrine çözüm olamayacağının; söz konusu teklifin bir maşa olarak kullanılmasının ise düşünceleri akıllara hapsolmaya zorlayacağının; hukukun hükümetler, siyasiler, politikalar veya siyasetler için var olmadığı ve yalnızca bireyler için var olduğunun; önemle altını çizmek istiyorum. Yaşanan sorunları çözmek amacı ile yapılacak düzenlemeleri bireylerin Anayasal haklarına müdahale ederek gerçekleştirmenin, var olan problemi çözümsüz hale getireceğinin bilincinde olunması gerekir. Konu ile ilgili ivedi olarak bir düzenleme yapılmalı, ancak bu düzenleme bir araç değil amaç olmalıdır.

Yazının devam eden ikinci bölümünde, bu düzenlemerin gelmemesi halinde yeni yeni oturmaya başlayan Veri Hukuku doğrultusunda hangi yolları izlememiz gerektiğinden bahsedeceğim.

 

Yorum Yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir